Peter Lynch'in Borsa'da Tek Başına'sı yatırımla özel olarak ilgilenmeye başladıktan sonra yatırımla ilgili okuduğum ilk kitap. Dün başladığım kitabı bugün bitirdim.
Şirketlerin rakamlarıyla ilgili bölümde belki benim bilgi eksikliğimden dolayı kitaptan uzaklaşsam da amatör yatırımcıların ilk okuyabilecekleri kitaplardan biri bence.
Kitaba getirebileceğim şöyle bir eleştiri olabilir sadece, çevirmen veya editör kitabı dipnotlarla çok daha zenginleştirebilirdi. Yüzlerce şirket ismi geçiyor ve birkaçı dışında diğerleri hakkında pek bir açıklama yapılmıyor kitap boyunca. Bunlar hakkında bir cümlelik bilgiler verilebilirdi. Ayrıca ABD ile Türkiye arasında farklılıklar yeri geldikçe belirtilebilirdi. Şu haliyle bazı konuların Türkiye'de de geçerli olup olmadığını doğrulamak için okuyucunun araştırma yapması gerekiyor.
Burada kitabı tanıtmaya ve hakkında daha çok yorum yapmaya çalışmadan kitaptan altını çizdiğim kısımları paylaşacağım sadece. Esprilerin çoğunu çıkarmak zorunda kaldım çünkü bir cümlelik espriyi paylaşmak için bile birkaç öncül paragrafı paylaşmak gerekecekti. Yazarın mizahi sayılabilecek bir üslupla verdiği tüm bilgiler ve Amerikan kültüründen ve borsalarından espriler için kitabı okuyabilirsiniz. Buradan sonrası tamamen kitaptan alıntıdır:
Her yıl yüzlerce şirketle görüşür, yönetim kurulu başkanları ile, mali analistlerle, menkul kıymetler yatırım fonlarında çalışan meslektaşlarımla saatlerce sohbet ederim, ama bana en fazla kar getiren hisseleri hep en beklenmedik anlarda keşfederim.
Brokeriniz sizi özel olarak arayarak son yılların en büyük fırsatı olduğunu, bu işten on milyonlar kazanacağınızı söylese de eğer yatırım yapacağınız şey bir yarış atı mı yoksa bir hafıza çipi mi anlayamıyorsanız bu işten uzak durun derim ben!
Şirketler genellikle hisse senetlerinin dolar fiyatının çok yüksek olmasını istemez, bu yüzden de hisse arttırımına giderler.
Çocukluğumda tanık olduğum tek hisse alımı, dedem Gene Griffin'in satın aldığı Cities Service hisseleri idi. Dedem son derece muhafazakar bir yatırımcıydı ve Cities Service'i seçmesinin nedeni bunun bir su hizmetleri şirketi olduğunu zannetmesi idi.
Borsaya duyulan güvensizlik Amerika'da 1950 ve 60'larda görülen genel bir eğilimdi.
Şimdi geriye doğru bakınca bir kez daha anlıyorum ki tarih ve felsefe okumak beni borsaya hazırlamakta istatistik derslerinden daha yararlı oldu.
Hisse senetlerine yatırım yapmak bilim değil, sanattır ve her şeyi sayı olarak görmek üzere eğitilmiş olan insanlar borsada büyük bir dezavantaja sahiptir. Eğer hisse alım satımında her şey sayılarla açıklanabilseydi herkes bilgisayar başına geçerek zengin olabilirdi. Ama işler böyle yürümüyor.
Borsacılıkta önemli olan şey rakiplerinizden daha farklı bir kafa yapısına sahip olmaktır... eğer bir hissenin fiyatı düşerse ama şirket hakkındaki temel veriler olumluysa hisseleri elden çıkarmamak, hatta daha çok hisse almak en akıllıca davranış olacaktır.
Eğer elinizde IBM hissesi varsa ve IBM aniden düşerse, müşteriler ve patronlar: "Şu IBM'e de son günlerde ne oldu?" diye sorarlar. Ama La Quinta Motor Inns (o dönem daha az bilinen bir şirket. - A.Ö.) hisselerinin değeri düşerse, "Sana neler oluyor?" diye soracaklardır.
Ünlü senfonilerden hiçbiri bir komite tarafından bestelenmemiştir, o halde iyi bir portföyün bir komite tarafından oluşturulması nasıl beklenebilir?
Borsacılık işinde fiyatı düşmeye başlayan hisseleri elden çıkarmaya "kanıtları yok etmek" denir.
Yatırımlarınızı yönetme işini bir bankaya devrederseniz çoğunlukla karşılaşacağınız şey vasat bir kazanç olacaktır.
Tahvil, bono ya da para piyasalarına para yatırmak borç vererek karşılığında faiz almak gibi bir şeydir.
Bütün düşüşlere, krizlere, savaşlara, ekonomik durgunluklara, on farklı devlet başkanına ve etek boylarının defalarca uzayıp kısalmasına karşın hisse senetleri genelde şirket tahvillerinden on beş kat, Hazine bonolarından ise otuz kat fazla kazanç getirmiş! Bunun mantıksal bir açıklaması var. Hisse senedi aldığınızda şirketin tarafına geçmiş oluyorsunuz. Karlı ve gelişmekte olan bir girişimin ortağısınız. Tahvillere gelince ancak en yakın para kaynağı konumundasınız. Birine para ödünç verdiğinizde elinize geçebilecek en fazla şey o para ve faizidir.
Doğru, hisseleri yanlış zamanda ve yanlış fiyattan satın alıp büyük zarara uğrayabilirsiniz.
Hisse senetleri ancak 1920'lerin sonunda "saygın yatırım" konumuna girdi. Bu tarihten önce hisse yatırımcılarına bahisçi gözüyle bakılırdı. Oysa asıl bu tarihten sonra hisse senedi satın almak yatırım yapmaktan çok bahis oynamaya benzemeye başladı.
Spekülasyon genellikle opsiyonlar ve vadeli işlemler piyasalarında yapılmakta. Spekülasyonla yatırım kavramları arasındaki sınır sürekli değişiyor.
"Acaba General Electric iyi bir yatırım mı?" sorusu benim bir hisse senedi hakkında soracağım ilk soru değildir. General Electric iyi bir yatırım olsa bile bu, mutlaka onu satın almanız gerektiği anlamına gelmez.
Wall Street'te de herkesin görüş birliğine vardığı nokta ev satın almanın yapılması gereken ilk yatırım olduğudur. Hisse senetlerine el atmadan önce siz de mutlaka bu önemli yatırımı yapın.
Ev satın alırken şu sırayı izleyin: önce küçük bir ev alın, sonra bunu satıp orta büyüklükte bir ev alın. Derken aslında size fazla büyük gelecek geniş bir ev alın. Çocuklarınız evlenip evden ayrıldıktan sonra ise büyük evi satarak daha küçük bir ev satın alabilirsiniz. Bu arada azımsanmayacak bir para kazanmış olacaksınız.
İnsanların gayrı menkul işinde para kazanırken borsada zarar etmelerine şaşmamak gerekiyor. Evlerini seçerken aylar harcayan yatırımcılar alacakları hisselere birkaç dakika içinde karar verebiliyorlar. Aslını ararsanız birçok tüketici fırın alırken yatırım yaparken harcadığı zamanın çok daha fazlasını harcıyor.
Çok beklenmedik bir olay olmadıkça hisse senetlerinin on ila yirmi yıl arasında ulaşacakları değer aşağı yukarı kestirilebilir. Ama iki ya da üç yıl içindeki fiyatlarını tahmin edebilmek için ancak yazı tura atabilirsiniz.
Gerçekten ters strateji uygulayan bir yatırımcı herkesin aldığı hisseleri satan, herkesin sattığı hisseleri alan bir yatırımcı değildir. Asıl ters yatırımcı ortalık yatışana kadar bekler ve kimsenin dikkatini çekmeyen, özellikle de Wall Street'in uykusunu getiren hisseleri satın alır.
Ben başarılı şirketlerin, özellikle de borsada hak ettikleri fiyata ulaşamamış olan şirketlerin hisselerini satın almanın yararına inanıyorum.
Paranızı borsaya değil, hissesini aldığınız şirketlere yatırdığınızı düşünün.
Ekonomiyi önceden tahmine çalışmak boşunadır.
Borsanın yakın gelecekte ne yöne ilerleyeceğini tahmine çalışmak boşunadır.
Bence işlerini yaparken teknolojiyi yararlı biçimde kullanan ama ona doğrudan bağlı olmayan şirketler her zaman kara geçerler. Rekabet bilgisayar fiyatlarının düşmesine neden olurken Automatic Data gibi bir firma aletleri daha ucuza alabilir ve böylece masrafları düzenli olarak azalır. Bunun sonucunda da karlar sürekli artış gösterir.
Hastalar için ideal ilaç rahatsızlıkları anında ortadan kaldıran bir ilaçtır, yatırımcıların ideal ilacı ise hastaların sürekli almak zorunda oldukları türdendir.
Bütün doktorlar arasında bir araştırma yapılsa ancak çok küçük bir bölümünün tıbbi şirketlere, çoğunluğun ise petrol hisselerine para yatırdığı görülür. Ayakkabıcılar ayakkabı sanayiine değil uçak sektörüne, uçak mühendisleri ise ayakkabı fabrikalarına yatırım yapar. Nedense komşunun tavuğu komşuya hep kaz görünür.
Başarılı bir ürünü ürettiği için belli bir kuruluşun hisselerini almayı düşünüyorsanız dikkatli olun. İşin ucunda ne var, bu ürün şirketin genel karını ne kadar etkiliyor, kendinize bir sorun.
Bazı piyasalarda bunun tam tersi görülebilir, ama borsada en büyük adımları atan kuruluşlar genelde küçük şirketlerdir. Paranızı iki yılda dört katına çıkarmayı hayal ediyorsanız Coca-Cola gibi dev şirketlerin hisselerini almayın.
Ağır tempoyla büyüyen şirketlerin bir özellikleri de düzenli olarak yüksek miktarlarda temettü ödemeleridir.
Orta tempolu şirketlere bakış açınız daha kısa vadeli olmalıdır, yeterince kazanç sağlar sağlamaz hisseleri satabilirsiniz.
Döngüsel şirketlerin satış ve karları düzenli olarak inip çıkar. Hatta bunun ne zaman gerçekleşeceğini önceden kestirebilmek de olasıdır.
Kulaktan dolma bilgilerle hisse senedi almak görücü usulüyle evlenmeye benzer.
Size standart bir strateji kullanmanız gerektiğini söyleyerek, "Paran iki katına çıktığında elindeki hisseyi sat," ya da "Fiyatlar yüzde on düşerse hemen hisseleri elden çıkar," demek çok saçma olur. Bütün hisseler için geçerli olacak bir formül bulmak olanaksız.
Fiber optik yerine otel zincirlerine para yatırmayı tercih ederim. Yatırım yapacağım sanayi ne kadar basitse bu benim o kadar hoşuma gider. Eğer "Bu şirketi bir geri zekalı bile idare edebilir" deniyorsa bu tam benim dişime göre bir kuruluş demektir. Hiç belli olmaz, her şirketin başına bir gün bir geri zekalı geçebilir.
Büyük ana şirketler yan kuruluşlarının bağımsız olduktan sonra zarar etmelerini istemez, çünkü bu iş dünyasında olumsuz tepkiler yaratarak sonunda ana şirketin şöhretini de etkileyecektir. Bu nedenle yan kuruluşlar ana şirketten ayrılmadan önce bu iş için iyice hazırlanırlar. Bu kuruluşların bilançolarının sağlam olduğuna emin olabilirsiniz. Dahası bağımsızlığına kavuşan şirketlerin başındaki yeni yöneticiler artık istediklerini yapabilme hakkına sahiptir ve masrafları kısarak kısa ve uzun vadede kazanç arttırımına gitmekte serbesttirler.
Bir taş ocağının asıl değeri rakipsiz olmasında yatar. Bilmem ne kadar kilometre ötedeki bir taş ocağı diğerinin işini çalmayı düşünmez çünkü aradaki mesafe yüzünden nakliye masrafları, edilen karı kat kat aşacaktır. Chicago'daki taşlar ne kadar kaliteli olursa olsun hiçbir taş ocağı sahibi kalkıp Chicago'dan Brooklyn ya da Detroit'e mal getirmeye kalkışmaz. Her istenen yerde taş ocağı kurulamayacağı için bu ocakların sahipleri belli bir alan içinde söz sahibi tek kişilerdir.
Ben bu güne kadar iflas eden bir taş ocağı duymadım. Bu yüzden eğer sizin kendi taş ocağınız yoksa yapabileceğiniz en iyi şey Vulcan Materials, Calmat, Boston Sand & Gravel, Dravo ve Florida Rock gibi şirketlerin hisselerini satın almak olacaktır.
Uzun vadeli düşünüldüğünde şirket içi hisse alımlarının önemli bir yararı daha görülebilir. Yönetimin elinde hisse bulunuyorsa o zaman hissedarları memnun etmek en önemli görev halini alır. Yönetim sadece maaşıyla yetinerek hisselere ilgi göstermiyorsa öncelik maaşları arttırmaktadır. Büyük kuruluşlar genellikle yöneticilerine daha fazla maaş ödedikleri için hissedarlar açısından bu avantajlı olsun, olmasın yönetim kadrosu şirketi büyütmeye çalışır. Oysa yönetimin elinde şirketin hisselerinden varsa büyüme işlemi çok daha dikkatli ve akılcı bir yoldan gerçekleştirilecektir.
Şirket içi alımları izlemek kolaydır. Bir kuruluşun müdür ya da memurları o kuruluşun hisselerinden alır ya da satarken bir form doldurarak bu formu Menkul Değerler ve Borsalar Komisyonu'na yollamak zorundadır.
Yanına kesinlikle yaklaşmayacağım bir hisse varsa o da en moda sanayinin en moda kuruluşuna ait, gazetelerde hakkında en çok yazı çıkan, her yatırımcının otobüste ya da trende kulağına çalınan ve bu toplumsal baskı yüzünden kendini satın almak zorunda hissettiği hissedir.
Yeni şirketlere para yatırmak için önce bunların ilk kazançlarını bekleyin. Nasıl olsa borsada yatırım yapabileceğiniz sayısız iyi hisse var. Bir şirket hakkında kuşkunuz varsa hisselerini almayı bir süre erteleyin.
Kazanç çizgisi gibi fiyat/kazanç oranı da bir hissenin fiyatının şirketin kar potansiyelinin üzerinde mi, altında mı olduğunu, ya da fiyatın kazançla dengeli olup olmadığını anlamanıza yardımcı olacaktır.
Bir kuruluşun gelecekteki kazancını tahmin edemeseniz bile en azından kazançlarını nasıl arttırmayı planladığını öğrenebilirsiniz. Sonra da düzenli olarak bu planların gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol etmeniz gerekir.
Ben işte bu nedenle otel ve lokanta hisselerini teknoloji hisselerine tercih ederim. Yeni bir teknolojiye yatırım yaptığınız anda çok daha yeni ve gelişmiş bir diğer teknoloji bir yerlerde bir laboratuarda sizin haberiniz olmadan üretiliyor olabilir. Oysa otel ve lokantaların gelişimleri kolayca gözlenebilir, bir tek gün içinde ülkenin dört bir yanında yüzlerce otel açılamaz, bu yüzden onları gözden kaçırmanıza olanak yoktur
Mark Twain ne demiş: 'Ekim ayı hisse senedi almak için en tehlikeli aylardan biridir. Diğer tehlikeli aylara gelince; Temmuz, Ocak, Eylül, Nisan, Kasım, Mayıs, Mart, Haziran, Aralık, Ağustos ve de Şubat.'
Bu genellikle şaşmaz bir kuraldır, (yıllık raporlarda - A.Ö.) önemli bilgiler her zaman ucuz kağıda basılır.
Son derece başarılı olan bir şirketin hisselerini fiyatı gerçek değerinin üzerindeyken satın almak ve bu nedenle kar edememek tam bir trajedidir.
Kimileri fiyatı çıkan hisseleri satar, değer kaybeden hisseleri ise elinde tutar. Bu da çiçekleri koparıp dikenleri sulamak gibi bir şeydir. Bazı yatırımcılar ise değer kaybeden hisseleri satar, yükselen hisseleri elinde tutar, bu da pek mantıklı bir strateji sayılmaz. Her iki strateji de başarısızlığa mahkumdur çünkü hisse senedinin ait olduğu kuruluşun temel özelliklerinden değil hisse senedinin geçici dalgalanmalarından harekete geçer.
Hisse alımı için bir diğer uygun zaman ise menkul değerler borsasında birkaç yılda bir gerçekleşen kriz, düşüş ya da sarsıntı anlarıdır. Bu dönemlerde cesaretinizi toplayıp kalbiniz size elinizdeki bütün hisseleri satıp borsayı terk etmenizi söylerken yeni hisse almayı başarırsanız akla hayale gelmedik boyutlarda kar edebilirsiniz. Profesyonel yatırımcılar genellikle bu dönemlerde yeterince hızlı davranamaz, bu yüzden de meydan amatörlere kalır.
Federal Reserve'in görevinin ne olduğunu bilen kaç kişi var? Eski banka müdürlerinden William Miller A.B.D. nüfusunun yüzde 23'ünün Federal Reserve'i bir kızılderili rezervi, yüzde 26'sının doğal park, yüzde 51'ininse viski markası olduğunu sandığını söylüyor.
Ben yılların bana verdiği deneyime dayanarak hisseleri ne zaman satacağıma aynen hisseleri ne zaman alacağıma karar verdiğim gibi karar veririm. İlgilendiğim kuruluşu doğrudan etkileyen bir olay olmamışsa dış koşullara kulak asmam.
Düşen bir hissenin duracağı noktayı tahmin etmeye çalışmak düşen bir bıçağı tutmak gibidir.
Ben bir hissenin fiyatı ister 50 dolar olsun, ister 1 dolar, değeri sıfıra inince sonucun aynı olacağını ancak yirmi yılda anladım.
Ben kendime hisseyi satmak için belli bir fiyat belirleyeceğim yerde, kuruluşa daha fazla hisse satın alacak kadar güven duymuyorsam hisselerini hiç düşünmeden hemen satmayı tercih ederim.
Ben bütün meslek hayatım boyunca tek bir opsiyon ya da vadeli işlem almadım, bundan sonra da alacak değilim.
Bir hisse senedi aldığınızda bu hisse riskli bile olsa ülkenin gelişmesine katkıda bulunuyor olursunuz. Hisselerin var oluş nedeni budur. Küçük şirketlerin hisselerini alıp satmanın riskli sayıldığı eski günlerde bu riskli yatırımları göze alanlar IBM'lerin, McDonald's'ların, Wal-Mart'ların gelişmesi için gerekli sermayeyi sağladılar. Milyarlarla oynayan vadeli işlemler ve opsiyonlar borsasında ise paranın tek bir kuruşu bile yapıcı bir iş için kullanılmaz. Bu paralar yararlı hiçbir amaca hizmet etmez. Tek amaç brokerlerin ve bir avuç yatırımcının istediği arabaları, uçakları, evleri satın alacak para bulmaktır. Bu borsalar sadece saf yatırımcılardan uyanık yatırımcılara para aktarmak için vardır.
Kimileri bu günkü borsaya "hisse kiralama servisi" adını veriyor. Pek de haksız sayılmazlar. Artık amatör yatırımcılar profesyonellerden çok daha aklı başında ve tedbirli davranıyor. Halk borsanın denge faktörü haline geldi.
Bir şirketin durumunun kötü olması daha da kötüleşmeyeceği anlamına gelmez.
Sırf fiyatı düşük diye vasat bir şirketin hisselerini satın almak zarar getirir.
Fiyatı gerçek değerinin biraz üzerine çıktı diye hızla büyüyen, karlı bir şirketin hissesini satmak zarar getirir.
Asla karlı hisseleri kendi haline bırakıp kuruluşun gelişimini izlemekten vaz geçmeyin.
Şirketlerin rakamlarıyla ilgili bölümde belki benim bilgi eksikliğimden dolayı kitaptan uzaklaşsam da amatör yatırımcıların ilk okuyabilecekleri kitaplardan biri bence.
Kitaba getirebileceğim şöyle bir eleştiri olabilir sadece, çevirmen veya editör kitabı dipnotlarla çok daha zenginleştirebilirdi. Yüzlerce şirket ismi geçiyor ve birkaçı dışında diğerleri hakkında pek bir açıklama yapılmıyor kitap boyunca. Bunlar hakkında bir cümlelik bilgiler verilebilirdi. Ayrıca ABD ile Türkiye arasında farklılıklar yeri geldikçe belirtilebilirdi. Şu haliyle bazı konuların Türkiye'de de geçerli olup olmadığını doğrulamak için okuyucunun araştırma yapması gerekiyor.
Burada kitabı tanıtmaya ve hakkında daha çok yorum yapmaya çalışmadan kitaptan altını çizdiğim kısımları paylaşacağım sadece. Esprilerin çoğunu çıkarmak zorunda kaldım çünkü bir cümlelik espriyi paylaşmak için bile birkaç öncül paragrafı paylaşmak gerekecekti. Yazarın mizahi sayılabilecek bir üslupla verdiği tüm bilgiler ve Amerikan kültüründen ve borsalarından espriler için kitabı okuyabilirsiniz. Buradan sonrası tamamen kitaptan alıntıdır:
Her yıl yüzlerce şirketle görüşür, yönetim kurulu başkanları ile, mali analistlerle, menkul kıymetler yatırım fonlarında çalışan meslektaşlarımla saatlerce sohbet ederim, ama bana en fazla kar getiren hisseleri hep en beklenmedik anlarda keşfederim.
Brokeriniz sizi özel olarak arayarak son yılların en büyük fırsatı olduğunu, bu işten on milyonlar kazanacağınızı söylese de eğer yatırım yapacağınız şey bir yarış atı mı yoksa bir hafıza çipi mi anlayamıyorsanız bu işten uzak durun derim ben!
Şirketler genellikle hisse senetlerinin dolar fiyatının çok yüksek olmasını istemez, bu yüzden de hisse arttırımına giderler.
Çocukluğumda tanık olduğum tek hisse alımı, dedem Gene Griffin'in satın aldığı Cities Service hisseleri idi. Dedem son derece muhafazakar bir yatırımcıydı ve Cities Service'i seçmesinin nedeni bunun bir su hizmetleri şirketi olduğunu zannetmesi idi.
Borsaya duyulan güvensizlik Amerika'da 1950 ve 60'larda görülen genel bir eğilimdi.
Şimdi geriye doğru bakınca bir kez daha anlıyorum ki tarih ve felsefe okumak beni borsaya hazırlamakta istatistik derslerinden daha yararlı oldu.
Hisse senetlerine yatırım yapmak bilim değil, sanattır ve her şeyi sayı olarak görmek üzere eğitilmiş olan insanlar borsada büyük bir dezavantaja sahiptir. Eğer hisse alım satımında her şey sayılarla açıklanabilseydi herkes bilgisayar başına geçerek zengin olabilirdi. Ama işler böyle yürümüyor.
Borsacılıkta önemli olan şey rakiplerinizden daha farklı bir kafa yapısına sahip olmaktır... eğer bir hissenin fiyatı düşerse ama şirket hakkındaki temel veriler olumluysa hisseleri elden çıkarmamak, hatta daha çok hisse almak en akıllıca davranış olacaktır.
Eğer elinizde IBM hissesi varsa ve IBM aniden düşerse, müşteriler ve patronlar: "Şu IBM'e de son günlerde ne oldu?" diye sorarlar. Ama La Quinta Motor Inns (o dönem daha az bilinen bir şirket. - A.Ö.) hisselerinin değeri düşerse, "Sana neler oluyor?" diye soracaklardır.
Ünlü senfonilerden hiçbiri bir komite tarafından bestelenmemiştir, o halde iyi bir portföyün bir komite tarafından oluşturulması nasıl beklenebilir?
Borsacılık işinde fiyatı düşmeye başlayan hisseleri elden çıkarmaya "kanıtları yok etmek" denir.
Yatırımlarınızı yönetme işini bir bankaya devrederseniz çoğunlukla karşılaşacağınız şey vasat bir kazanç olacaktır.
Tahvil, bono ya da para piyasalarına para yatırmak borç vererek karşılığında faiz almak gibi bir şeydir.
Bütün düşüşlere, krizlere, savaşlara, ekonomik durgunluklara, on farklı devlet başkanına ve etek boylarının defalarca uzayıp kısalmasına karşın hisse senetleri genelde şirket tahvillerinden on beş kat, Hazine bonolarından ise otuz kat fazla kazanç getirmiş! Bunun mantıksal bir açıklaması var. Hisse senedi aldığınızda şirketin tarafına geçmiş oluyorsunuz. Karlı ve gelişmekte olan bir girişimin ortağısınız. Tahvillere gelince ancak en yakın para kaynağı konumundasınız. Birine para ödünç verdiğinizde elinize geçebilecek en fazla şey o para ve faizidir.
Doğru, hisseleri yanlış zamanda ve yanlış fiyattan satın alıp büyük zarara uğrayabilirsiniz.
Hisse senetleri ancak 1920'lerin sonunda "saygın yatırım" konumuna girdi. Bu tarihten önce hisse yatırımcılarına bahisçi gözüyle bakılırdı. Oysa asıl bu tarihten sonra hisse senedi satın almak yatırım yapmaktan çok bahis oynamaya benzemeye başladı.
Spekülasyon genellikle opsiyonlar ve vadeli işlemler piyasalarında yapılmakta. Spekülasyonla yatırım kavramları arasındaki sınır sürekli değişiyor.
"Acaba General Electric iyi bir yatırım mı?" sorusu benim bir hisse senedi hakkında soracağım ilk soru değildir. General Electric iyi bir yatırım olsa bile bu, mutlaka onu satın almanız gerektiği anlamına gelmez.
Wall Street'te de herkesin görüş birliğine vardığı nokta ev satın almanın yapılması gereken ilk yatırım olduğudur. Hisse senetlerine el atmadan önce siz de mutlaka bu önemli yatırımı yapın.
Ev satın alırken şu sırayı izleyin: önce küçük bir ev alın, sonra bunu satıp orta büyüklükte bir ev alın. Derken aslında size fazla büyük gelecek geniş bir ev alın. Çocuklarınız evlenip evden ayrıldıktan sonra ise büyük evi satarak daha küçük bir ev satın alabilirsiniz. Bu arada azımsanmayacak bir para kazanmış olacaksınız.
İnsanların gayrı menkul işinde para kazanırken borsada zarar etmelerine şaşmamak gerekiyor. Evlerini seçerken aylar harcayan yatırımcılar alacakları hisselere birkaç dakika içinde karar verebiliyorlar. Aslını ararsanız birçok tüketici fırın alırken yatırım yaparken harcadığı zamanın çok daha fazlasını harcıyor.
Çok beklenmedik bir olay olmadıkça hisse senetlerinin on ila yirmi yıl arasında ulaşacakları değer aşağı yukarı kestirilebilir. Ama iki ya da üç yıl içindeki fiyatlarını tahmin edebilmek için ancak yazı tura atabilirsiniz.
Gerçekten ters strateji uygulayan bir yatırımcı herkesin aldığı hisseleri satan, herkesin sattığı hisseleri alan bir yatırımcı değildir. Asıl ters yatırımcı ortalık yatışana kadar bekler ve kimsenin dikkatini çekmeyen, özellikle de Wall Street'in uykusunu getiren hisseleri satın alır.
Ben başarılı şirketlerin, özellikle de borsada hak ettikleri fiyata ulaşamamış olan şirketlerin hisselerini satın almanın yararına inanıyorum.
Paranızı borsaya değil, hissesini aldığınız şirketlere yatırdığınızı düşünün.
Ekonomiyi önceden tahmine çalışmak boşunadır.
Borsanın yakın gelecekte ne yöne ilerleyeceğini tahmine çalışmak boşunadır.
Bence işlerini yaparken teknolojiyi yararlı biçimde kullanan ama ona doğrudan bağlı olmayan şirketler her zaman kara geçerler. Rekabet bilgisayar fiyatlarının düşmesine neden olurken Automatic Data gibi bir firma aletleri daha ucuza alabilir ve böylece masrafları düzenli olarak azalır. Bunun sonucunda da karlar sürekli artış gösterir.
Hastalar için ideal ilaç rahatsızlıkları anında ortadan kaldıran bir ilaçtır, yatırımcıların ideal ilacı ise hastaların sürekli almak zorunda oldukları türdendir.
Bütün doktorlar arasında bir araştırma yapılsa ancak çok küçük bir bölümünün tıbbi şirketlere, çoğunluğun ise petrol hisselerine para yatırdığı görülür. Ayakkabıcılar ayakkabı sanayiine değil uçak sektörüne, uçak mühendisleri ise ayakkabı fabrikalarına yatırım yapar. Nedense komşunun tavuğu komşuya hep kaz görünür.
Başarılı bir ürünü ürettiği için belli bir kuruluşun hisselerini almayı düşünüyorsanız dikkatli olun. İşin ucunda ne var, bu ürün şirketin genel karını ne kadar etkiliyor, kendinize bir sorun.
Bazı piyasalarda bunun tam tersi görülebilir, ama borsada en büyük adımları atan kuruluşlar genelde küçük şirketlerdir. Paranızı iki yılda dört katına çıkarmayı hayal ediyorsanız Coca-Cola gibi dev şirketlerin hisselerini almayın.
Ağır tempoyla büyüyen şirketlerin bir özellikleri de düzenli olarak yüksek miktarlarda temettü ödemeleridir.
Orta tempolu şirketlere bakış açınız daha kısa vadeli olmalıdır, yeterince kazanç sağlar sağlamaz hisseleri satabilirsiniz.
Döngüsel şirketlerin satış ve karları düzenli olarak inip çıkar. Hatta bunun ne zaman gerçekleşeceğini önceden kestirebilmek de olasıdır.
Kulaktan dolma bilgilerle hisse senedi almak görücü usulüyle evlenmeye benzer.
Size standart bir strateji kullanmanız gerektiğini söyleyerek, "Paran iki katına çıktığında elindeki hisseyi sat," ya da "Fiyatlar yüzde on düşerse hemen hisseleri elden çıkar," demek çok saçma olur. Bütün hisseler için geçerli olacak bir formül bulmak olanaksız.
Fiber optik yerine otel zincirlerine para yatırmayı tercih ederim. Yatırım yapacağım sanayi ne kadar basitse bu benim o kadar hoşuma gider. Eğer "Bu şirketi bir geri zekalı bile idare edebilir" deniyorsa bu tam benim dişime göre bir kuruluş demektir. Hiç belli olmaz, her şirketin başına bir gün bir geri zekalı geçebilir.
Büyük ana şirketler yan kuruluşlarının bağımsız olduktan sonra zarar etmelerini istemez, çünkü bu iş dünyasında olumsuz tepkiler yaratarak sonunda ana şirketin şöhretini de etkileyecektir. Bu nedenle yan kuruluşlar ana şirketten ayrılmadan önce bu iş için iyice hazırlanırlar. Bu kuruluşların bilançolarının sağlam olduğuna emin olabilirsiniz. Dahası bağımsızlığına kavuşan şirketlerin başındaki yeni yöneticiler artık istediklerini yapabilme hakkına sahiptir ve masrafları kısarak kısa ve uzun vadede kazanç arttırımına gitmekte serbesttirler.
Bir taş ocağının asıl değeri rakipsiz olmasında yatar. Bilmem ne kadar kilometre ötedeki bir taş ocağı diğerinin işini çalmayı düşünmez çünkü aradaki mesafe yüzünden nakliye masrafları, edilen karı kat kat aşacaktır. Chicago'daki taşlar ne kadar kaliteli olursa olsun hiçbir taş ocağı sahibi kalkıp Chicago'dan Brooklyn ya da Detroit'e mal getirmeye kalkışmaz. Her istenen yerde taş ocağı kurulamayacağı için bu ocakların sahipleri belli bir alan içinde söz sahibi tek kişilerdir.
Ben bu güne kadar iflas eden bir taş ocağı duymadım. Bu yüzden eğer sizin kendi taş ocağınız yoksa yapabileceğiniz en iyi şey Vulcan Materials, Calmat, Boston Sand & Gravel, Dravo ve Florida Rock gibi şirketlerin hisselerini satın almak olacaktır.
Uzun vadeli düşünüldüğünde şirket içi hisse alımlarının önemli bir yararı daha görülebilir. Yönetimin elinde hisse bulunuyorsa o zaman hissedarları memnun etmek en önemli görev halini alır. Yönetim sadece maaşıyla yetinerek hisselere ilgi göstermiyorsa öncelik maaşları arttırmaktadır. Büyük kuruluşlar genellikle yöneticilerine daha fazla maaş ödedikleri için hissedarlar açısından bu avantajlı olsun, olmasın yönetim kadrosu şirketi büyütmeye çalışır. Oysa yönetimin elinde şirketin hisselerinden varsa büyüme işlemi çok daha dikkatli ve akılcı bir yoldan gerçekleştirilecektir.
Şirket içi alımları izlemek kolaydır. Bir kuruluşun müdür ya da memurları o kuruluşun hisselerinden alır ya da satarken bir form doldurarak bu formu Menkul Değerler ve Borsalar Komisyonu'na yollamak zorundadır.
Yanına kesinlikle yaklaşmayacağım bir hisse varsa o da en moda sanayinin en moda kuruluşuna ait, gazetelerde hakkında en çok yazı çıkan, her yatırımcının otobüste ya da trende kulağına çalınan ve bu toplumsal baskı yüzünden kendini satın almak zorunda hissettiği hissedir.
Yeni şirketlere para yatırmak için önce bunların ilk kazançlarını bekleyin. Nasıl olsa borsada yatırım yapabileceğiniz sayısız iyi hisse var. Bir şirket hakkında kuşkunuz varsa hisselerini almayı bir süre erteleyin.
Kazanç çizgisi gibi fiyat/kazanç oranı da bir hissenin fiyatının şirketin kar potansiyelinin üzerinde mi, altında mı olduğunu, ya da fiyatın kazançla dengeli olup olmadığını anlamanıza yardımcı olacaktır.
Bir kuruluşun gelecekteki kazancını tahmin edemeseniz bile en azından kazançlarını nasıl arttırmayı planladığını öğrenebilirsiniz. Sonra da düzenli olarak bu planların gerçekleşip gerçekleşmediğini kontrol etmeniz gerekir.
Ben işte bu nedenle otel ve lokanta hisselerini teknoloji hisselerine tercih ederim. Yeni bir teknolojiye yatırım yaptığınız anda çok daha yeni ve gelişmiş bir diğer teknoloji bir yerlerde bir laboratuarda sizin haberiniz olmadan üretiliyor olabilir. Oysa otel ve lokantaların gelişimleri kolayca gözlenebilir, bir tek gün içinde ülkenin dört bir yanında yüzlerce otel açılamaz, bu yüzden onları gözden kaçırmanıza olanak yoktur
Mark Twain ne demiş: 'Ekim ayı hisse senedi almak için en tehlikeli aylardan biridir. Diğer tehlikeli aylara gelince; Temmuz, Ocak, Eylül, Nisan, Kasım, Mayıs, Mart, Haziran, Aralık, Ağustos ve de Şubat.'
Bu genellikle şaşmaz bir kuraldır, (yıllık raporlarda - A.Ö.) önemli bilgiler her zaman ucuz kağıda basılır.
Son derece başarılı olan bir şirketin hisselerini fiyatı gerçek değerinin üzerindeyken satın almak ve bu nedenle kar edememek tam bir trajedidir.
Kimileri fiyatı çıkan hisseleri satar, değer kaybeden hisseleri ise elinde tutar. Bu da çiçekleri koparıp dikenleri sulamak gibi bir şeydir. Bazı yatırımcılar ise değer kaybeden hisseleri satar, yükselen hisseleri elinde tutar, bu da pek mantıklı bir strateji sayılmaz. Her iki strateji de başarısızlığa mahkumdur çünkü hisse senedinin ait olduğu kuruluşun temel özelliklerinden değil hisse senedinin geçici dalgalanmalarından harekete geçer.
Hisse alımı için bir diğer uygun zaman ise menkul değerler borsasında birkaç yılda bir gerçekleşen kriz, düşüş ya da sarsıntı anlarıdır. Bu dönemlerde cesaretinizi toplayıp kalbiniz size elinizdeki bütün hisseleri satıp borsayı terk etmenizi söylerken yeni hisse almayı başarırsanız akla hayale gelmedik boyutlarda kar edebilirsiniz. Profesyonel yatırımcılar genellikle bu dönemlerde yeterince hızlı davranamaz, bu yüzden de meydan amatörlere kalır.
Federal Reserve'in görevinin ne olduğunu bilen kaç kişi var? Eski banka müdürlerinden William Miller A.B.D. nüfusunun yüzde 23'ünün Federal Reserve'i bir kızılderili rezervi, yüzde 26'sının doğal park, yüzde 51'ininse viski markası olduğunu sandığını söylüyor.
Ben yılların bana verdiği deneyime dayanarak hisseleri ne zaman satacağıma aynen hisseleri ne zaman alacağıma karar verdiğim gibi karar veririm. İlgilendiğim kuruluşu doğrudan etkileyen bir olay olmamışsa dış koşullara kulak asmam.
Düşen bir hissenin duracağı noktayı tahmin etmeye çalışmak düşen bir bıçağı tutmak gibidir.
Ben bir hissenin fiyatı ister 50 dolar olsun, ister 1 dolar, değeri sıfıra inince sonucun aynı olacağını ancak yirmi yılda anladım.
Ben kendime hisseyi satmak için belli bir fiyat belirleyeceğim yerde, kuruluşa daha fazla hisse satın alacak kadar güven duymuyorsam hisselerini hiç düşünmeden hemen satmayı tercih ederim.
Ben bütün meslek hayatım boyunca tek bir opsiyon ya da vadeli işlem almadım, bundan sonra da alacak değilim.
Bir hisse senedi aldığınızda bu hisse riskli bile olsa ülkenin gelişmesine katkıda bulunuyor olursunuz. Hisselerin var oluş nedeni budur. Küçük şirketlerin hisselerini alıp satmanın riskli sayıldığı eski günlerde bu riskli yatırımları göze alanlar IBM'lerin, McDonald's'ların, Wal-Mart'ların gelişmesi için gerekli sermayeyi sağladılar. Milyarlarla oynayan vadeli işlemler ve opsiyonlar borsasında ise paranın tek bir kuruşu bile yapıcı bir iş için kullanılmaz. Bu paralar yararlı hiçbir amaca hizmet etmez. Tek amaç brokerlerin ve bir avuç yatırımcının istediği arabaları, uçakları, evleri satın alacak para bulmaktır. Bu borsalar sadece saf yatırımcılardan uyanık yatırımcılara para aktarmak için vardır.
Kimileri bu günkü borsaya "hisse kiralama servisi" adını veriyor. Pek de haksız sayılmazlar. Artık amatör yatırımcılar profesyonellerden çok daha aklı başında ve tedbirli davranıyor. Halk borsanın denge faktörü haline geldi.
Bir şirketin durumunun kötü olması daha da kötüleşmeyeceği anlamına gelmez.
Sırf fiyatı düşük diye vasat bir şirketin hisselerini satın almak zarar getirir.
Fiyatı gerçek değerinin biraz üzerine çıktı diye hızla büyüyen, karlı bir şirketin hissesini satmak zarar getirir.
Asla karlı hisseleri kendi haline bırakıp kuruluşun gelişimini izlemekten vaz geçmeyin.
Yorumlar
Yorum Gönder